SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

iMAN BAHSİ

<< 27 >>

DEVAM: 10- TEVHİD ÜZERE ÖLEN KİMSENİN KESİNLİKLE CENNETE GİRECEĞİNİN DELİLİ BABI

 

44 - (27) حدثنا أبو بكر بن النضر بن أبي النضر. قال: حدثني أبو النضر هاشم بن القاسم. حدثنا عبيدالله الأشجعي، عن مالك بن مغول، عن طلحة بن مصرف، عن أبي صالح، عن أبي هريرة؛ قال: كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم في مسير. قال فنفذت أزواد القوم. قال حتى هم بنحر بعض حمائلهم. قال فقال عمر: يا رسول الله! لو جمعت ما بقي من أزواد القوم، فدعوت الله عليها. قال ففعل. قال فجاء ذو البر ببره. وذو التمر بتمره. قال (وقال مجاهد وذو النواة بنواه) قلت: وما كانوا يصنعون بالنوى؟ قال: كانوا يمصونه ويشربون عليه الماء. قال فدعا عليها. حتى ملأ القوم أزودتهم. قال فقال عند ذلك: "أشهد أن لا إله إلا الله وأني رسول الله. لا يلقي الله بهما عبد، غير شاك فيهما، إلا دخل الجنة".

 

[:-137-:] Bize Ebu Bekr b. en-Nadr b. Ebu'n-Nadr tahdis edip dedi ki:Bana Ebu'n-Nadr Haşim b. Kasım tahdis etti.Bize Ubeydullah el-Eşcai Malik b. Miğvel'den, o Talha b. Musanif'ten, o Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti: Bir yolculukta Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. Yolculukta bulunanların azığı bitti. (Resulullah s.a.v.'de) yük taşıyan develerinden bazısını boğazlamayı dahi düşündü.

 

(Ebu Hureyre devamla) dedi ki: Bunun üzerine Ömer (r.a.): Ey Allah'ın Rasıılü, yolculukta bulunanların beraberlerinde kalmış bulunan azıklarını bir araya getirsen ve onlar üzerine Allah'a dua etsen, dedi. Allah Rasıılü dediğini yaptı. Buğdayı olan buğdayını, hurması bulunan hurmasını getirdi. -(Talha) dedi ki: Mücahid de (rivayetinde): (Hurma) çekirdeği olan da çekirdeğini (getirdi), dedi.-

 

Ben (Talha) dedim ki: Peki, hurma çekirdeğini ne yapıyorlardı ki? O: Onu emiyor, üzerine su içiyorlardı, dedi. (Ebu Hureyre) dedi ki: Allah Rasıılü (s.a.v.) onların üzerine dua etti, sonunda azıklarını (kaplarına) doldurdular. O zaman Rasıılullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: ''Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahadet ederim. Bu iki şahadet ile Allah'ın huzuruna çıkan ve haklarında hiçbir şüphe etmeyen her bir kul mutlaka cennete girer" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 12806

 

NEVEVİ ŞERHİ İÇİN TIKLA

 

AHMED D.

AÇIKLAMA: Bu hadîsle bundan sonraki hadîsin isnadlarını DareKutni illetlendirmiştir. Bu hadîsin illeti: Ebu Usame ile başkalarının, Ubeydulîah el-Eşcai'ye muhalefet ederek onu Malik b. Miğvel'den o da Talha'dan, o da Ebu Salih'den mürsel olarak rivayet etmeleridir.

 

Müteakıb hadîsi ise A'meş'den rivayetinin ihtilafla olması ile illetlendirmiştir. Çünkü ayni hadîsin isnadı hakkında: A'meş'den, o da Ebu Salih'den, o da Cabir'den naklen rivayet etti.,.» dahî denilmiştir. Bir de A'meş o hadîs hakkında şüphe edermiş.

 

Fakat Ebu Amr İbni Salah Dare Kutni 'nin bu İki istidrakini — Buharı ile Müslim üzerine yaptığı ekseri istidrakleri gibi— onların isnadlarına ta'n saymakda ve mezkur ta'nın hadîslerin metinlerini sahih olmaktan çıkaramayacağını söylemekte sözüne şöyle devam etmektedir: «Çünkü hadîsin mürsel oluğu senedine dokunsa bile sıhhatına dokunmaz. Bir hadîsi mu'temed ravilerden bazısı mevsul olarak rivayet eder; bazısı da mürsel bırakırsa, o hadîs ehî-i tahkik ulemaya göre mevsul hükmündedir. Zira buradaki ziyade sika ravinin ziyadesidir. Sikanın ziyadesi ise makbuldür. Bundan dolayıdır ki Dare Kutni 'nin istidrakine cevap veren Hafız Ebu Mes'ud İbrahim b. Muhammed:

 

Eşcaî sika ve mücevvid'dir.»* demiştir. Zaten bu hadîsin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den sübut bulmuş bir aslı vardır. Onu A'meş müsned olarak rivayet etmiş Yezid b. Ebu Ubeyd ile İyas b. Selemete'l-Ekva'da Seleme 'den rivayette bulunmuşlardır. Ayni hadîsi Buhari, Seleme tarikiyle Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den rivayet eylemiştir. A'meş'in şekkine gelince: bu şüphe hadîsin metnine dokunamaz. Çünkü sahabi olan ravinin kim olduğunu ta'yin hususundadır. Sahabe (R.A.)'un hepsi adildirler.

 

Darekutni'ye, İmam Nevevi iki vecihle cevap veriyor:

 

1- Mu'temed ravilerden bazısının mevsul, bazısının mürsel olarak rivayet ettikleri hadîs, sahih kavle göre mevsul hükmündedir. Mevsul rivayetin ravi sayısının mürsel rivayetteki ravilere müsavi veya daha az olmasının da bir ehemmiyeti yoktur.

 

2- Hadîs ulemasına göre bir ravi: «Bana ya filan yahud filan rivayet etti.» dese, zikrettiği ravilerin ikisi de mu'temed oldukları takdirde o hadîsle bilittifak ihticac olunur. Çünkü maksad, ismi verilmek suretiyle sika bir zattan rivayette bulunmaktır. Burada da öyledir. Bunun bir kaide olduğunu   Hatib-i   Bağdadi   «el-Kifaye» adlı eserinde zikretmiştir. Sair ulema dahi mezkur kaideye temas etmişlerdir. Binaenaleyh sahabi olmayan raviler hakkında hüküm bu olunca sahabiler hakkında da ayni hükmün sabit olacağı evleviyette kalır. Zira ashab-ı kiramın hepsi adildirler. Onları ta'yin etmekte bir fayda mülahaza edilemez.

 

Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in bazı yük develerini kesmeyi hatırından geçirmesi, maslahata riayet gerektiğini, mühimmin karşısında daha ehemmin tercih edileceğini, büyük zararı önlemek için küçük zarara katlanmak lazım geldiğini anlatmak içindir.

 

 

45 - (27) حدثنا سهل بن عمان وأبو كريب محمد بن العلاء، جميعا عن أبي معاوية. قال أبو كريب: حدثنا أبو معاوية عن الأعمش، عن أبي صالح، عن أبي هريرة أو عن أبي سعيد (شك الأعمش) قال: لما كان غزوة تبوك، أصاب الناس مجاعة. قالوا: يا رسول الله! لو أذنت لنا فنحرنا نواضحنا فأكلنا وادهنا. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "افعلوا" قال فجاء عمر، فقال: يا رسول الله! إن فعلت قل الظهر. ولكن ادعهم بفضل أزوادهم. وادع الله لهم عليها بالبركة. لعل الله أن يجعل في ذلك. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "نعم" قال فدعا بنطع فبسطه. م دعا بفضل أزوادهم. قال فجعل الرجل يجيء بكف ذرة. قال ويجيء الآخر بكف تمر. قال ويجيء الآخر بكسرة. حتى اجتمع على النطع من ذلك شيء يسير. قال فدعا رسول الله صلى الله عليه وسلم بالبركة. م قال "خذوا في أوعيتكم" قال فأخذوا في أوعيتهم. حتى ما تركوا في العسكر وعاء إلا ملأوه. قال فأكلوا حتى شبعوا. وفضلت فضلة. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "أشهد أن لا إله إلا الله، وأني رسول الله. لا يلقى الله بهما عبد، غير شاك، فيحجب عن الجنة".

 

[:-138-:] Bize Sehl b. Osman ve Ebu Kureyb Muhammed b. el-Ala tahdis etti ... A'meş, Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den yahut Ebu Said'den -şüphe eden A'meş'tir- şöyle dediğini nakletti: Tebuk gazvesinde insanlar açIıkla karşı karşıya kaldılar.

 

Ey Allah'ın Rasu!ü bize izin versen de su taşıyan develerimizi kessek, onları yesek ve yağlarını kullansak, dediler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yapabilirsiniz" buyurdu.   Derken Ömer geldi ve: Ey Allah'ın Rasulü, eğer böyle yaparsan yük taşıyan hayvanlarımız azalır. Bunun yerine artan azıklarını getirmelerini iste. Sonra onlar için o azıkları üzerine bereketlenmeleri için yüce Allah'a dua et. Olur ki yüce Allah bunu halk eder (yaratır), dedi.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki" buyurdu. Sonra Allah Rasulü deriden bir yaygı getirilmesini istedi, onu yaydı, sonra artan azıklarını getirmelerini istedi. (Ravi ) dedi ki: Kimisi bir avuç mısır, kimisi bir avuç kuru hurma, bir diğeri bir parça ekmek getirip geliyordu. Nihayet o deri yaygı üzerinde az miktarda bir şeyler toplandı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine bereketlenmesi için dua etti. Sonra da onlara: "Kaplarmıza doldurunuz" buyurdu. Onlar da kaplarına yiyecek doldurdular. Öyle ki karargahta doldurmadıkları hiçbir kap bırakmadılar.  (Ravi sahabi) dedi ki: Doyuncaya kadar yediler ve bir miktar da arttı.

 

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahit!ik ederim. Bir kul bunlarda şüphe etmeyerek bunlarla Allah'ın huzuruna çıkacak olursa asla cennete girmekten alıkonulmaz. "

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 4010, 12535

 

AHMED D.

AÇIKLAMA: Tebuk, Şam ile Medine arasında yarı yolda bulunan bir şehirdir. Medine'den on dört konak uzaktadır.

 

Bir rivayete göre Tebuk gazasına yahudilerden bir cemaat sebeb olmuştur. Bunlar Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek  «Ya Ebe'l-Kaasim, eğer Nebilik iddiasında doğruyu söylüyorsan, hemen Şam'a git, çünkü Şam Nebiler ve mahşer diyarıdır.» demişler; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de buna inanarak ordusu ile yola çıkmıştı. Maksadı yalnız Şam'a gitmekti. Fakat Tebuk'a vardığı zaman Allah'u Teala:  «Az daha seni bu yerden çıkarmak için İz'ac edeceklerdi...»   ayet-i kerimesini indirdi ve yahudilerin su-i kasd yapmak istedikleri anlaşıldı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye döndü. O sene Hicaz'da müdhiş bir sıcak ve açlık vardı. Diğer bir rivayete göre bu gazaya sebeb: Bizanslıların büyük bir ordu ile müslümanların üzerine hareket halinde oldukları şaiyasıdır. Bu haberin tahkikine imkan bulunamadığı için Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) derhal hazırlanarak yola çıkmıştı. cümlesinin asıl ma'nası:

 

«Ya Resulullah! Bize izin versen de su taşıdığımız develerimizi boğazlasak ve onları hem yesek hem yağlansak » demektir. Ancak buradaki yağlanma ta'birinden maksad araplarca ma'ruf olan yağlanma değil, iç yağlarından istifade etmektir.

 

«Bize izin verirsen», «Müsaade buyurursan» gibi sözler büyüklere karşı gösterilecek en güzel terbiye ve nezaket örnekleridir. Büyüklere emir sîgası kullanarak: «Şunu yap» dememelidir.  Deriden yapılan yaygı ma'nasma. gelen nita' kelimesi: nata', nat' ve nif şekillerinde de okunabilir.

 

 

NEVEVİ ŞERHİ:

 

"Tebuk gazvesi günü ... " Bu şekilde "Tebuk gazvesi günü" diye zaptettik. Burada "gün"den maksat vakit ve zamandır. Yoksa tan yerinin ağarması ile güneş batımı arasındaki süre değildir. Usullerin çoğunda ya da çoğunluğunda burada "gün" den söz edilmemiştir.

 

"Gazve" lafzı bazen "gazat" diye de telaffuz edilir. Tebuk ise Şam topraklarının (Arap yarım adasına) en yakın olan yerlerindendir. O gün insanlar ileri derecede aç kalmışlardı (el-meca'e). (11224)  "Ey Allah'ın Resulü, bize ... izin versen ... " Hadiste geçen "nevadıh" su taşıyan develer demektir. Ebu Ubeyd bunların tekil erkeğine "nadıh" dişiline ise "nadıha" denir demiştir.

et-Tahrir sahibi der ki: "Yağından sürünsek" ifadesinden kasıt bilinen yağ sürmek değildir. Bu, onların iç yağlarından yağ çıkartalım, demektir. "Bize izin versen" ibaresi ise, büyüklere hitapta uyulması gereken en güzel edep ve onlardan en terbiyeli bir şekilde dilekte bulunmak ifadesidir. Keşke şunu yapsan yahut böyle bir emir versen, keşke buna izin versen, buna işaret buyursan, denilir. Yani böyle bir şey yaparsan hayırlı olur, doğru olur, sağlam bir görüş olur, açık bir faydası olur ve benzeri anlamlar ifade eder. Bu, Arapların bÜyüklere şunu yap diye emir kipi kullanmalarından daha güzel bir ifade şeklidir.

 

Bundan anlaşıldığı üzere Gazaya katılan askerlerin savaşta kendileri için destek olan bineklerini imam'ın izni olmadan telef etmemeleri gerektiği ve -açık bir masıahat görmesi yahut bir kötülükten korkması hali dışında- kendilerine istedikleri izni vermemesi gerektiği anlaşılmaktadır.

 

"Ömer gelip ... binekler azalır, dedi." Bu ifadeden imamlara ve başkanlara görüş belirtmenin caiz olduğu, fazileti daha az olanın eğer kendisince bir masiahat görülecek olursa, onların gördüklerinden farklı kanaatini kendilerine açıklayabileceği ve onlara yapılmasını emrettikleri bir işi iptal etmesini ona teklif etmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır.

 

Burada "ez-zahr (sırt)"den maksat, binek hayvanlarıdır. Onlara bu adın veriliş sebebi sırtlarına binilmesi yahut yolculukta onların yardımının ve desteğinin alınmasıdır. "Sonra onlar için ... dua et. Belki Allah bunda yaratır, takdir eder." Gördüğümüz asıl nüshalarda bu şekildedir. Bunda şu takdirde hazfedilmiş bir ifade vardır: Olur ki Allah bunda bir bereket yahut bir hayır -ya da buna benzer bir takdir- yaratır demektir. "Bereket"in asıl anlamı hayrın çokluğu ve sabit olmasıdır. "Tebarekallah" ise hayır onun nezdinde sabittir demektir, başka şekilde de açıklanmıştır. (11225)